PROFESYONEL GÖZDEN ‘İLİŞKİ’

PROFESYONEL GÖZDEN ‘İLİŞKİ’

İlişki, özel bir bağlamda, kişiler arasında oluşan, duygu düşünce ve davranışlarla belirlenen, çeşitli ihtiyaçlara cevap bulmaya yönelik bir alışveriş sürecidir. Bireyler pek çok sebeplerle, çeşitli kişilerle ilişkiler içinde yer alırlar. Eş ilişkileri, anne-baba ilişkileri, anne-çocuk ilişkileri, kardeş ilişkileri, öğretmen-öğrenci ilişkileri, patron-çalışan ilişkileri vs… Farklı tipteki tüm ilişkilerin birçok benzer özellikleri mevcuttur. Ancak bu yazıda özellikle üzerinde durulacak tema, duygusal ilişkilerdir.

İlişkinin çeşitli bileşenlerinden yola çıkmak doğru bir başlangıç olur. İletişim, güç ve duygu ilişkiyi oluşturan temel bileşenlerdir. İletişim, sosyal bir bağlamda kaçınılmazdır. Yani iletişimsizlik mümkün değildir. Bir kişi, bulunduğu sosyal ortamda iletişim çabası içinde değilse de bu da bir iletişim şeklidir, belki de ‘Benim için önemsizsiniz’ mesajı vermektedir.

İletişim deyince pek çok kişinin aklına konuşmak gelse de aslında iletişimin pek azını konuşmak oluştur. İlişkiyi konuşulandan ziyade konuşulmayanlar belirler.  Bir öğretmen öğrencilerine ‘Başka sorusu olan var mı?’ derken, kendisinin bilgiyi aktaran ve soruların cevabını bilen taraf olduğunu gösteren bir pozisyona konumlandırır. Burada ağızdan çıkan kelimelerden çok daha fazlası karşı tarafa geçer. Sözgelimi bir kadın eşine ‘Merak ediyorum seni, vardığında ara’ diyor ise alt metinde kadının kontrolcü yapısı adama bulaşabilir. Ya da bir adam eşine ‘Bu hafta sonu nereye gitmek istersin?’ dediğinde, ‘Senin için mutlu olacağın bir şey yapmak isterim’ ya da ‘Bu hafta nereye gideceğimize karar vermene izin veriyorum’ diyor olabilir. Alt anlamlar sayısız çoğaltılabilir ve ilişkiye göre değişir. Bu cümleler ilişki bağlamında anlam kazanır.  Ve asıl ilişkilerde etkili olan bu alt metinlerdir. Zaman zaman insanlar ‘Ben şimdi ne dedim de karşımdaki bu kadar sinirlendi’ diye düşünebilir. Evet aslında cümlelere bakıldığında masum veya nötr olabilir ancak asıl anlam bu iletişim sırasındaki ortam, ses tonu, seçilen kelimeler, cümlenin kuruluş biçimindeki mesaj, vücudun aldığı şekil, yüz ifadesi gibi etkenlerde gizlidir. Bir de bu anlamın karşı taraftan ne şekilde kabul gördüğü oldukça önemlidir. Yani aslında cümlelerle ifade ettiğimiz içerik, diğer pek çok faktörle farklı anlamlara bürünerek bizden çıkar ve karşı taraftan algılanma sürecinde de yeniden bir değişime uğrar.

İlişkilerde asıl olan konuşulmadan kurulan iletişimdir. Bir kişi partnerinin kendisine olan duygularıyla ilgili karmaşa yaşamıyorsa, seni seviyorum cümlesini duyma ihtiyacı daha az olacaktır. Partnerlerin bunu cümlelerle ifade edişi aslında anlam yoğunluğunu azaltmaktadır. Yani sevildiğini hissetmek sevgi sözcüklerinden daha etkilidir.

Sağlıklı ilişkilerde, ilişkileri hakkında konuşma durumu nadiren görülür. Vücutta, sağlıklı çalışan organın hissedilmemesi gibi, ilişki sessizce yaşanır.

Tüm bunlar düşünüldüğünde iletişim oldukça karmaşık bir süreçtir. İletişimdeki aksaklıklar ilişkilerin hasar görmesine neden olabilir. Çoğu zaman da bu iletişim sorunları neden değil, bozulan ilişkilerin bir sonucudur. Pek çok ilişkide konuşarak problemleri çözme çabası sonuçsuz kalmakta hatta kimi zaman ilişkilerin sarpa sarmasına sebep olmaktadır. Soluk çift terapisinde alınır.

Tartışmalar esnasında, baskın pozisyonda olmak için rekabet halinde olan aile bireyleri sıkça görülür. Kimse alt pozisyonda kalmak istemez ve ‘kazanmak’ için sonu olmayan bir  döngünün oluşmasına sebep olunur. Yani iletişim halindeyken zaman zaman ilişkinin diğer bir bileşeni olan ‘güç’ sazı eline alır. Güç mücadelesi, az ya da çok ilişkilerin içinde görülür. Asıl soru şudur; ilişkiyi kontrol eden mi güçlüdür, yoksa kontrol edilmesine izin veren mi? İlişkide, bireylerin pozisyon alışları, yani bir durum karşısında nasıl bir düşünce, duygulanım ve eylem içerisinde oldukları, kendilerini nereye konumlandırdıkları bir denge içinde olması beklenir. Mutlak bir eşitlik olması doğası gereği mümkün görünmemektedir. Ayrıca bireylerin yapısal özellikleri de belirleyici olabilmektedir. Çocukluğundan bu yana ailede pek çok sorumluluk almış ve bu sebeple de güçlü bir pozisyonda konumlanmış, anne-babası tarafından otoritesi kabul edilmiş bir kişi, ilişkisinde de bu pozisyonunu sürdürmek isteyecek ve belki de bu durumu tamamlayıcı bir eş seçecektir.

Zaman zaman güçlü pozisyona oturma çabasının ilişkinin yerini aldığı görülür. Bu noktada ilişkinin pek çok kalitesi olumsuz etkilenecektir. İlişkilerde gücün farklı alanlarda farklı bireylere, dengeli dağılmış olması ve karşı tarafın da tamamlayıcı bir pozisyonda olması beklenir.

İlişkinin diğer bir bileşeni duygudur. Sevgi; özlemek, görmek istemek, sarıp sarmalamayı arzulamak olarak tariflenebilir. Çiftler için sevgi soyut ve göreceli bir kavramdır. Ancak özlemek, görmek istemek, cinsel birliktelik kurma arzusunun olması daha anlaşılabilir bir tanımdır. Duygusal ilişkilerde bu duygu tonunu görmek önemlidir. Diğer pek çok duygu da, hatta bazen zıddı olan duygular da bir arada görülebilir. Bir yandan özlem duyan, yakınlık ihtiyacı yüksek ancak öfke tonunun da yüksek olduğu ilişkiler az değildir. Duygular sadece bu güne ait değildir. Bu ana kadar biriken pek çok yaşanmışlığı ve hissi barındırır. Bu nedenle duyguları, sadece güncel ilişki pratiğine bakarak anlamaya çalışmak oldukça güç olabilir.

İlişki Türleri

İlişkilerde roller ve etkileşim şekilleri genellikle tekrarlanan bir hal alır. Bu tekrarlayan paternler ilişki türlerini belirler. Benzer özellikler söz konusu olsa da aslında yeryüzündeki ilişki sayısı kadar ilişki türü mevcuttur. Çeşitli ilişki türlerinden bahsederken aslında her ilişkinin eşsiz olduğunu akılda tutmak gerekir.

Simetrik etkileşimlerin olduğu ilişkilerde, bir davranış diğer kişiden de aynı şekilde yanıt görür. X cinsel yakınlık kurma isteği ile partnerine sokulmakta iken, partneri Y çekilir ve cinsel yakınlığın önüne geçerse; Y cinsel yakınlık kurmak istediğinde ise X çekilen taraf olursa, bu durum tekrarlayan bir hal alırsa simetrik bir ilişkiden bahsediyor oluruz. Bu tür etkileşim paternleri, güç mücadelesinin tırmanmasına ve işlev yitimine sebep olabilir. Bu döngünün sonlanması taraflardan birinin vazgeçmesi ile olur. Aksi halde profesyonel bir müdahale gerektirir.

Bir durum karşısında verilen tamamen ters yanıtlar birbirini tamamlayıcı bir nitelik taşır. Bir anne çocuk ilişkisi düşünelim. Anne bakım veren, çocuk bakım alan; çocuk kollanma ihtiyacında, anne ise kollayıcı pozisyondadır. Bu tamamlayıcı bir ilişkidir. Her iki tarafın da ihtiyaçlarının karşılandığı ve halinden memnun olduğu söylenebilir. Bu tür tamamlayıcı ilişkiler yetişkin duygusal ilişkilerinde de çokça görülür. Bazı durumlarda uzun soluklu ve müdahale gerektirmeyen bir şekilde devam edebilir. Ancak bu tamamlayıcı denge bir şekilde bozulursa sistemde sorunlar ortaya çıkar ve terapötik bir müdahale gerektirebilir.

Bazı ilişkilerde zaman zaman bireyler bir durum karşısında benzer tepkiler verebilir, zaman zaman ise birbirini tamamlayıcı özellikte yanıtlar söz konusu olabilir. Yardım isteyen birey başka bir bağlamda yardım eden pozisyonunda da olabilir. Etkileşim biçimleri, alınan pozisyonlar farklılık gösterebilir. Güç dağılımı da dengelidir. Bu tip ilişkiler genelde sağlıklı işler.

Çelişkili ifadelerin olduğu pek çok ilişkiyi çevremizde görürüz. Örneğin adam, kadının ilişkide daha güçlü olmasını isterken bir yandan da buna engel olur. Yani ‘Bana hükmetmeni istiyorum.’ cümlesinde, karşı tarafın kendisine hükmetmesi isteği aktarılırken bile hükmeden pozisyonu korunur. Bu tür zıt özellikler içeren ilişkilerde kafa karışıklığı ve ne yapacağını bilememe oldukça sık görülür. Bir aile ve çift terapisti ile psikolojik destek sürecine başlanması, karışıklığın giderilmesi ve daha sağlıklı bir sürecin oluşmasına yardımcı olacaktır.

senayaydogan.wordpress.com